Şubat 2014
Hikâyede anlatılan efsaneye göre bir kadın,
bir gün kucağındaki çocuğu ile birlikte bir
mağaranın önünden geçerken içeriden gelen bir ses duyar.
Bu ses ona : “ içeri gir ve ne istersen al,
ama en önemli olanı unutma.
Ayrıca: sen çıktıktan sonra kapının bir daha asla
açılmayacağını da dikkate almalısın.
Ancak bu fırsatı kaçırma,
ama yine de en önemli şeyi unutma” diyordu.
Kadın mağaraya girer ve büyük bir servetle karşılaşır.
Masanın üzerindeki altın ve mücevherleri görünce şaşkına
döner ve çocuğunu yere bırakarak
hemen büyük bir hırsla masanın üzerindekileri toplamaya başlar.
Bu sırada o esrarengiz ses yine duyulur : ” yalnız sekiz dakikan var” demektedir. Sekiz dakika çabuk geçer, kadın toplamış olduğu kıymetli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşar ve kapı kendiliğinden kapanır… Bu sırada çocuğunu içerde unutmuş olduğunun farkına varır, ama kapı bir daha açılmamak üzere kapanmış bulunmaktadır.
Zenginlik uzun sürmez, ama ümitsizlik hep yaşar.
Aynı şey çoğu zaman bizim başımıza da gelir.
Bu dünyada yaklaşık 80 yıllık ömrümüz vardır ve
bir ses daima bize: ” Sakın en önemli şeyi unutma!“ der gibidir.
Önemli olanlar manevi değerler, inançlar, dikkatli olmak, aile, dostlar ve hayattır.
Ancak kazanç hırsı, zenginlik, maddi şeyler bizi öylesine büyüler ki, çoğu zaman en önemli şeyleri bir köşede bırakırız. Böylece zamanımızı bu tür şeylerle tüketir ve en önemli olan şeyi
“Ruhun hazinesini“ bir köşede unuturuz. Asla aklımızdan çıkarmamamız gerekir ki bu dünyadaki yaşam çok çabuk geçer ve ölüm beklenmedik bir zamanda bizi yakalar.
Ve hayatın kapısı bizim için ebediyen kapanmış olacağından son pişmanlık bir fayda vermez.
Çünkü biz en önemli şeyleri unutmuş durumdayız…
Sevgi, barış, alçak gönüllülük, samimiyet…